“Hiçbir Şey hareket haline geçen cehalet kadar korkunç değildir!”
Ünlü düşünür Goethe, yukarıdaki sözüyle sanki Türkiye`de bugünkü manzarayı tanımlıyor. Bir önsezi de var bu sözde. Gözümüzü açıp, karanlığa karşı aklımızı ve yüreğimizi harekete geçirip, var gücümüzle aydınlanmaya sarılmamız gerektiğini de vurguluyor. Bu manzaraya belki de şaşmamak gerek! Bunca olup biten karşısında toplumumuzun bu kadar duyarsız kalışına da şaşmamalı. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”, “her koyun kendi bacağından asılır” ve “söz gümüşse sükût altındır” vs gibi cümleler üretip, bunları yerli yersiz kullanan, hatta atasözü haline dönüştüren, üstelik bir de bunu bir yaşam felsefesi edinmiş bir yapımız var… Ufuksuz ve dar görüşlü hükümetin politikaları, bir de toplumumuzun bu duyarsız ve cahil yapısıyla buluşunca, sonuçta ülkemiz manzarasında görünen Şudur: bağnazlık kol geziyor! Ülkenin en ücra köşesindeki bir dağ köyünden, Merkez il ya da ilçelere kadar. Ve cehalet; Türkiye`de artık sadece hareket halinde değil, tek başına iktidar olmuş haldedir! Yani bizdeki durum, Goethe’nin dikkat çektiği durumdan daha da vahim! Demokrasinin, hep ertelenen bir umut olmasına da şaşmamalıyız. Cehaletin en çok korktuğu değerdir demokrasi. Cumhurbaşkanı erdoğan’ın “demokrasi bir amaç olamaz, sadece bir araçtır” demesi de boşuna değil.
Acı olan ise,
bu karakterin Türkiye`de demokrasi adına cumhurbaşkanı olmasıdır…